Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okumaya temmuz ayında başlamıştım. Kitabı alınca kısa sürede okumak konusunda tereddütlerim vardı ama Özge haftada bir bölüm okuyorum diyerek bana da ufak çapta bir gaz vermişti. Böylece aynı niyetle ben de haftada bir bölüm okurum diye düşünerek kitaba başladım.
Kendi varlığıma yabancılaştığım, değişmek zorunda hissettiğim zor zamanlar yaşadığım bir dönemdi. Başkaları tarafından kabul edilmek istediğimden değişmek istediğim için kendime çok öfkeliydim. Kitabın girişinde Estes’in psişedeki vahşi güçle ilişkinin koptuğuna dair belirtilerin çok büyük bir kısmına sahip olduğumu fark ettim.
“Kendini had safhada … kafası karışık, suskun, dizginlenmiş, heyecansız hissetmek. Kendini … sürekli kızgın, … sıkışıp kalmış, … bastırılmış, aklını yitirmiş hissetmek. Kendini … iş ya da arkadaş seçiminde hayatın altını oyan tercihler yapan, kendi döngülerinin dışında yaşamaktan mustarip, … kişiliğine uygun adımlar atmayan ya da sınırlar koymayan biri olarak hissetmek. … içgüdülerini yitirmiş biri için en güvenli yer olduğundan ev hayatına, entelektüelliğe, işe ya da tembelliğe çekilmiş biri olmak.” (Estes, 24)
Estes’in bu girişle, gündelik hislerimizi bir araya toplamış olması beni okumaya teşvik edecek yeterlilikteydi. Sorunlarla yüzleştiğimde genellikle o sorunları hemen kabulleniyorum. Sorunlar varlığımın özüne siniyor ve bundan rahatsızlık duymuyorum. Tek derdim bunları dile getirmek, bunlardan yakınmak ve şikayet etmek oluyor. Beni üzen, beni sinirlendiren şeyler üzerine konuşabilmek bir çözüme ulaşmaktan daha çok rahatlatıyor. Bu kitabı okumak varlığımın hassas noktaları üzerine bir dostumla dertleşiyormuşum gibi hissettirdi. Zaman zaman böyle kapana kısılmış hissetmenin ne kadar da normal olduğundan ve yalnız olmadığımdan bahsedilmesi içime su serpti. Bu tür deneyimlerin sadece benim başıma gelmediğini biliyorum, ama bunun bana özenle seçilmiş hikayelerle anlatılması aydınlanmama geniş bir perspektif ekledi.
Bu kitabın öncesinde okumalarım beni yavaş yavaş bu noktaya taşıdı. Berktay’ın Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın kitabını okuduktan sonra kadınlığın sistematik olarak gerek dinler gerek kurumlar tarafından ehlileştirildiğini, bunun da Estes’in vurguladığı belirtileri ortaya çıkardığını düşünüyorum. Her bölüm belli temalar üzerinden neden bazı zamanlarda tıkanıklık yaşadığımızı, bunların hayatımızdaki doğal süreçler olduğunu ve paylaşılan hikayelerden güç alarak bir sonraki adımı atmaya cesaret edebileceğimizi aktarmış.
Estes, sezgilerimizden uzaklaştığımız anda zorlukların yaşamımızda ortaya çıkmaya başladıklarını fakat tehlikelerle yüzleşmeden de olgunlaşamayacağımızı vurguluyor. Kadınlarla yaşadığım kolektif deneyimleri düşündüğüm zaman dış dünyaya adımımızı attığımız anda zorluklarla çevremizin sarıldığını hissediyorum. Bazen bu tehlikelerin farkına varmıyoruz, bazen umursamıyoruz, bazen görmezden geliyoruz; ama bir noktada kaçamayacağımız yere varıyoruz. Bu bazen kimi badireler atlattıktan sonra geriye dönüp baktığımızda yüzleşerek kırılma yaşadığımız anlara tekamül ediyor, bazen bir kız kardeşinizle konuşurken öylesine söylediğinizi düşündüğünüz bir söz aydınlanmaya sebep oluyor. Yaşadıklarımıza dair bilinç kazandığımızda bir adım öteye gitmiş oluyoruz.
Bu bilinçlenme tek başına bizi bir yere kadar götürecektir. Ama deneyimlerimizi pekiştirmek için mayalayıp çoğaltmak gerekir. Bize destek olacak insanlarla çevremizi sarmak çeşitlilik açısından her ne kadar zayıf görünse de kimi durumlarda bizi kollayacak, içimize su serpecek, iyileştirecek insanların varlığı zorluklara tek bir gövde olarak karşı koymamızı sağlayacak ve işimizi kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum.
Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı planladığım gibi her hafta bir bölüm olarak okuyamadım ve hayatımda yaptığım en mantıklı şeylerden biri belki de bu oldu. Ne zaman cesaretimi kaybeder gibi hissetsem, dayanak noktam yokmuş gibi devrilsem, okuyarak güç bulduğum bir kitap oldu. Zaman zaman tesadüfen tam da aklımı kurcalayan şeyler hakkında okudum ve okuduklarım bana iç ferahlığı verdi. Nurbahar kitap için “Benim için fal gibi arada açıp okuyorum,” demişti. Benim için de aynı bu şekilde gerçekleşti. O sırada canımı sıkan şeyleri içsel olarak çözmeme yardım edecek hayali elleri tutarak sayfalarda ilerledim. İstediğim şeylerin ardında yatan sebeplerini anlama gücü buldum.
Yalnızlık ihtiyacımın, beni öfkelendiren toplumsal pratiklerin, bazı anlarda tıkanıklık yaşayan yaratıcı süreçlerin farkına vardım. Kendimi daha iyi tanıdığım bir okuma süreci oldu. Okuduklarım sayesinde daha iyi hissetmemin birçok yolunun olduğunun anladım ve zaman zaman çakıldığım umutsuzluk kuyusundan geri tırmanabilecek güce sahip olduğumu hissettim.
Bu kitabı okuyabileceğim en doğru zamanda okuduğumu düşünüyorum. Gerçi bu yazdıklarımdan her şeyi çözdüğüm, artık ideal benliğimle bağ kurduğum ve sapasağlam yoluma devam ettiğim düşünülsün istemiyorum. Hala çözemedim ve kendi içimde halledemediğim meseleler var. Ki sonrasına onları çözsem bile yerine muhakkak yenileri gelecek. Ama bu meselelerle başa çıkamasam bile, benim parçam olmalarından hiç hoşnut olmasam bile onlara dair farklı bakış açıları geliştirmek beni şimdilik mutlu ediyor. Halihazırda da sahip olduğum aydınlanmalara ve çözümlere de şükrediyorum.
Hiçbir şeyin farkında değilken daha iyi ve güvende hissediyordum muhtemelen, ama tüm bunlar üzerine düşünüyor ve konuşuyor olmak bir yanılsama içinde yaşıyor gibi yapmaktan daha iyi diye düşünüyorum.
Comments